29 Nisan 2011 Cuma

Kraliyet düğününden canlı yayın

Yılın düğünü kilisede yapılıyor,camide yapılsa acep ne denirdi:)Ayrıca şapkadan geçilmiyor ortalık,orada olup ben de şapka takmak istiyorum:)()Şapkasız çıkmam abi düğünü olmuş yılın düğünü


Ah ah,Diananın düğününü de bir komşuda izledikdi,daha dün gibi 
hatırlıyorum,sonra cenazesini izledik ailecek..


Bu arada düğünlerine barda tanışıp arkadaş oldukları  bir barmeni bile davet etmişler, davetliler arasında her meslekten her eğitim seviyesinden bir sürü kişi varmış


http://www.dipnot.tv/6284/Kraliyet-dugununden-canli-yayin.aspx

http://www.youtube.com/theroyalchannel

Bekle beni/Sana böyle bir şiir yazamadımsa suç benim mi Kocacığım?

Cem Karaca'nın da seslendirdiği Bekle Beni şarkısı bir çok defa bestelenmiş,şiirin sözleri de değişebilmiştir.Aslına sadık kalınsaydı daha hoştu ya neyse..Şiirin çıkış öyküsü esas beni vuran..Konstantin Simonov' un Valentina' ya onu bir tren istasyonunda ilk kez gördüğü günden itibaren delicesine aşık olması benim de hep savunduğum ilk görüşte aşkın vurucu bir örneği..(Aşk dediğin ilk görüşte olacak,nitekim bu yazımda da belirtmiştim)

Sadede gelecek olursak ben de sana ilk görüşte aşık oldumdu sevgili kocacığım ama bu aşktan böyle bir şiir çıkmadı,çıkamadı..Bu saatten sonra suçlu aramak yanlış olur elbette..Ama belki de şimdi gösterdiğin romantizmi,evliliğimizin ilk yıllarında gösterebilseydin kimbilir neler çıkardı..Hiç bir şey için geç kalınmışmış sayılmaz, yarın nelere gebe diyelim biz yine de:)

Ayol sen niye yazacaktın ki şiiri kocan yazsaydı ya sana diyenler olursa onlara, kocam yazma konusunda herhangi bir yetiye sahip değil,ona gündemi soracaksınız,iyi bilir derim:)


Konstantin Simonov, II. Dünya Savaşı sırasındaki meşhur Stalingrad savunmasında yer alan, asıl mesleği makina mühendisliği olup gazetecilik ve edebiyata gönül vermiş bir Rus. 1943'te evlendiği Valentina Serova'ya deliler gibi aşık, hem de onu bir tren istasyonunda ilk kez gördüğü günden itibaren. Serova o zamanlar Rus sinemasının yeni yeni parlayan yüzlerinden biri. Aşağıda yer verdiğim şiir, Simonov karısını geride bırakıp da cepheye gitmek zorunda kalınca, ona duyduğu özlemin ateşiyle yazılıyor ve ilginç ve beklenmedik bir şekilde yayılıyor. Simonov şiiri izne giden bir askerle karısına gönderiyor. Asker şiiri Simonov'un çalıştığı gazeteye götürüyor ve gazete de şiiri beğenerek yayımlıyor. Daha sonra ağızdan ağıza yayılarak değişik melodilere bürünüyor, hepsi hüzünlü pek çok şarkıya güfte oluyor. Şarkılar öyle popüler oluyor ki, Simonov mektubunun gidip gitmediğini bile bilmezken, bir gün cephede kendi şiirinin bestelenmiş halini bir askerin ağzından duyuyor.

Lemi Özgen’in K Dergisi’ndeki yazısı:

‘Simonov, yaşadığı süre boyunca sevmekten bir an bile vazgeçmediği Valentina Serova’yı ilk kez Moskova yakınlarında bir tren istasyonunda gördü. O zamanlar 21 yaşında ve Sovyet sinemasının oldukça ünlenmiş bir sanatçısı olan Serova, sarı saçlı, ince ve uzun boylu, güzel bir kadındı. O yaz günü Moskova yakınlarındaki Kolomenskoye istasyonunda tesadüfen Valentina’yı gören Simonov, genç kadına hemen o anda vurulduğunu hep anlattı.

Simonov’un anlattığına göre, ‘Bolahnin dantelleri ve Gorodets işlemeleriyle süslü gök mavisi bir elbise giymiş olan Valentina, uçuşanları saçları, yaramazca havalanan eteği ve boynundaki beyaz inci gerdanlığıyla’ çok güzel bir kadındı ve ona áşık olmamak imkansızdı. 1943’de evlendiler. Simonov, Valentina’ya ‘Senin yüzün benim kaderim’ diyordu ve bu kaderi severek yaşıyordu.

Sonra savaş yılları geldi. Simonov, cephelerde kanlı savaşların içinde Valentina’ya yazmayı hiç aksatmadı. Bekle Beni’den sonra Seninle ve Sensiz, Kızma Yazarsam adlı uzun şiirlerini hep bu dönemde ve tabii Valentina Serova için yazdı. Bunları gönderip gönderememek, Valentina’nın bunları okuyup okumaması değildi önemli olan. Önemli olan onun Valentina’ya olan aşkını her gün, her dakika, her sabah, her akşam fısıldayabilmesiydi. Gerisi önemsizdi ve Simonov daha sonra da söylediği gibi, bunu yapamazsa çıldıracağını biliyordu.

Savaş bitti. Simonov, Valentina’nın yanına döndü. Bazı şeylerin yolunda gitmediğini de işte ilk kez o günlerde anladı. Yaşam, insanlar, ilişkiler zaten değişmek zorundaydı ve savaş bu değişimi daha da hızlandırmıştı. Valentina, Sovyet sinemasının en ünlü yıldızlarından biriydi artık. Simonov ise sanki Stalingrad cephesinde yaşıyordu hálá. Uğruna ölümlere gidip geldiği, sadece ona kavuşmak umuduyla hayatta kalabildiği bu kadını artık pek tanıyamıyordu. O hálá ılık bir yaz gününde muzip bir rüzgarın eteklerini havalandırdığı, sarı saçlı bir kadın görmek istiyordu ama göremiyordu.

Nedir, aşkından ve sevgisinden de asla vazgeçmiyordu. Valentina’nın dedikodulara yol açan bir hayat sürmesi, ortalıkta bazı yakışıklı sinema aktörlerinin adının dolaşması da Valentina’ya olan aşkını zerre kadar azaltmıyordu ama bir insan olarak etkilenip günün birinde bu canı kadar sevdiği kadını incitebileceğinden de korkuyordu.

Belki de böyle bir şey yapmamak, Valentina’yı kırmamak için 1957’de hiçbir açıklama yapmadan onu terk etti. Simonov, bir zamanlar beklemesi için yalvardığı kadını karlı bir Moskova sabahı bırakıp gitti ve bir daha hiç geri dönmedi.

Yazmayı yoğunlaştırdı. Albayın Aşkı, Savaşsız Yirmi Gün, Günler ve Geceler, Savaş Günleri, İnsan Asker Doğmaz ve Silah Arkadaşları gibi kitapları yazdı. Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı seçildi. Türkiye de dahil birçok ülkeye gitti.

Valentina Serova 1975 yılında öldü. Simonov cenazeye katılmadı. Ertesi sabah Serova’nın mezarının üzerinde bir saksı içinde mavi hareli, sarı yapraklı bir hercai menekşe çiçeği bulundu. Kırmızı saksıya küçük beyaz bir kağıt yapıştırılmıştı ve kağıtta işlek bir el yazısıyla ‘Zhdi Meny’ yani ‘Bekle beni’ yazıyordu. Bu çiçeği kimin bıraktığı ve küçük notu kimin yazdığı daha sonraki günlerde Simonov’a defalarca soruldu. Simonov her defasında acı bir gülümsemeyle yetindi ve cevap vermedi. Yıllar önce ‘Sağ kalışımın sırrını yalnız senle ben bileceğiz, bütün sır senin beklemeyi bilmende’ diye yazmıştı ve sevdiği kadın da onu beklemişti. Şimdi bekleme sırası ondaydı.

Konstantin Mikhailovich Simonov, 28 Ağustos 1979’a kadar bekledi.

Sonra kendisini bekleyen sevdiği kadının yanına gitti.

AŞK HÜZÜNDÜR DE AYNI ZAMANDA DEĞİL Mİ?

BEKLE BENi

Bekle beni, döneceğim ben.
Çok çok, bıkmadan bekle!
Sarı yağmurların
Hüznü basınca,
Kar kasıp kavururken,
Kızgın sıcaklarda - bekle.
Uzak yerlerden mektuplar kesilince
Bekle beni.
Birlikte bekleyenlerin beklemekten
Usandığına bakma, bekle.
Bekle beni, döneceğim.
Unutmak zamanı geldiğini

Ezbere bilenleri
Hayırla anma!
Varsın oğlum, anam
Hayatta olmadığıma inansın,
Dostlarım beklemekten usansın,
Ocak başında toplanıp
Acı şarapla
Yadetsinler beni.
Sen bekle. Onlarla birlikte
İçmekte acele etme.

Bekle beni; döneceğim,
Bütün ölümleri çatlatmak için döneceğim!
"Şansı varmış..." desinler,
Beklemedikleri için,
Beni bekleyerek
Düşman ateşinden nasıl
Koruduğunu anlayamazlar.
Sağ kalışımın sırrını yalnız
Senle ben bileceğiz-
Bütün sır -senin
Başkalarının bilmediği gibi beklemeyi bilmende.

28 Nisan 2011 Perşembe

Bu Yves Rocher'in kokusuna bittim..

Bu kremin testerını kullandım,kokusuna bayıldımmmmmmmm..Kullanan var mı?Tavsiye eder misiniz?

Yoğun Bakım Kremi imiş kendisi..

"Geniş gözeneklerinizi sıkılaştırmak ve cildinizdeki küçük pürüzlerden kurtulmak istiyorsanız bu krem sizin için ideal. Cildinizi bu kreme teslim edin ve rüyalarınızdaki gibi, pürüzsüz, kusursuz ve mat bir cilde kavuşun. " diyor sitesinde..

27 Nisan 2011 Çarşamba

Büyük ego büyük kanser/Oray Eğin/Arman Kırım

Arman Kırım'ın vefat ettiğini öğrenince bugün vefat sebebini öğrenmek için googlelarken aşağıdaki yazıyı gördüm hoşuma gitti, paylaşmak istedim..Bu arada bilmeyenler olabilir,Prof. Dr. Arman Kırım (d. 1954 Söke), İşletme İktisadı profesörü, iş kitapları yazarı, 'business' ve 'gastronomi' konularında gazete yazarı ve yemek kitapları yazarıdır.Ben de kendisini köşe yazılarından takip ederdim.Entellektüel bir gastronom idi o benim için..Hatta arşivimde gazeteden onun verdiği bir kaç tarif de durur, kesip saklamışım.Allah rahmet eylesin..

Yazı Oray Eğin' in Akşam Gazetesi' ndeki buradaki yazısından alıntı..(Oray Eğin'in gazete köşesindeki fotosu da çok itici belirtmeden geçemeyeceğim)

Büyük ego büyük kanser/Oray Eğin


Geçen yazın hemen başlarında bir arkadaşım telefon açıp Arman Kırım'ı tanıyıp tanımadığımı sordu. 'Hiç tanışmadık' dedim. 

O günlerde Kırım'ın Hürriyet'teki yazılarının kesilip, yerine bir ev kadınının konmasını eleştiren bir yazı yazmıştım. Bu sadece bir bayrak değişimi değildi, simgeseldi benim için. Kırım, o köşede Türk mutfağını evrensel ölçütlerde modernize edebilecek bir arayışı sürdürüyordu yıllardır, ben de ilgiyle takip ediyordum.
Arkadaşım bizi tanıştırmak, bir araya getirmek istiyormuş. 'Arman Hoca'yı bir de mutfakta görmen gerek, nasıl çalıştığını, nasıl hazırlandığını izlemelisin' dedi. Bu teklifin üzerine atladım.
Bir cumartesi akşamı Arman Kırım'ın evine gittik.
İlk izlenimlerim: Her şeyden haberdar bir adam. Ama daha önemlisi büyük, hatta dev bir ego. Benzerine çok az insanda rastladığım türden.
Kendi evinde hazırladığı yemeğin Michelin iki yıldızlı restoran seviyesinde olduğunu söyleyecek kadar iddialı. O akşam için yedi maddeli bir mönü hazırlamıştı. Michelin kriterleri arasında sadece yemeğin lezzeti değil, tutarlılık, servis, sunum da önemli. Bu açıdan sınavı geçiyor. Evde öyle bir sistem oturtmuş ki sekiz kişinin yemeği aynı anda masaya geliyor.
O gün bir 'kırık puan' aldı, mönüleri karta basıp masaya yerleştirememişti! Ama sonradan hepimize e-mail'le yolladı. 
Seyahatlerden, iş dünyasından, paradan ama en çok da yemekten söz ettik o gece. Her sözünde, her konuşma sırası ona geldiğinde o müthiş ego baskındı. Hiç gizlenme gereği duymuyordu. Ama bu içi boş bir ego patlaması, kendini beğenmişlik de değildi. Hatta bu kadar kuvvetli bir karakter olmayı, ortamı domine etmeyi hak ediyordu da. 
Yemek sofrasında sağlık meselesini açmak istedim. Açıkçası, iyi görünmüyordu. Sormak istedim, ama çekindim. O egonun hastalığı görmezden geldiğini, kendisine yakıştırmayacağını düşünüp konuyu deşmedim.
Tekrar görüşmek, tekrar buluşmak için ayrıldık. Arman Hoca yemek boyunca, yemeğin ardından veda ederken de sık sık 'İstediğin zaman ara, 'Ben geliyorum' de, biz buradayız' diyordu. Bir daha buluşamadık; belki bundan sonra görüşürüz. 
Pazar günü Ayşe Arman'ı bir kez daha takdir ettim. 'O büyük ego'yla geniz kanserine yakalanmasını konuşmuş. Bir sene önce söyleşi yapmak istemiş aslında, daha telefonda hiç tereddüt etmeden reddetmiş. 'Ben bu hastalığı yeneceğim' demiş. Demek ki ben de konuyu açmamakla iyi etmişim, diye düşündüm.
Bir sene sonra Arman Hoca hastalığı hakkında konuşmaya daha hazırlıklı. Mücadelede de ısrarlı. Ayşe Arman'a 'Şalteri nasıl kapayabilirim, büyütmem gereken bir kızım var' diyor, '57 yaşımı doldurmak üzereyim. Dolu dolu bir hayat yaşadım. Artık ne yapsam bana katkısı marjinal. Sence kime kızayım: Bana bu kadar şanslı bir hayat yaşatan Allah'a mı? 'Yahu bunları benden neden geri alıyorsun' mu diyeyim?' 
Ama bir yandan da ölüme meydan okumaya devam ediyor: 'İnsan ölüm gerçeğiyle yüz yüze gelene kadar, kendini 'ölümsüz' hissediyor. Ağzından 'ölümlüyüz' lafı çıksa bile içindeki his bu. Ne zaman ölüm hayatın bir parçası oluyor, o zaman her kişide tepkiler değişiyor. (...) Yenilikçi insanlar meydan okur. Statükoyu kabul etmezler. Ben de hayatım boyunca yenilikçi ve antistatükocu oldum. Kafama yatmayan her şeyi sorguladım.'
Pazar günü Arman Kırım'ın anlattıklarını okuduğumda birkaç sene önce yine kanserin alıp götürdüğü bir başka ego'yu hatırladım.
Ufuk Güldemir, kanser teşhisi konduğunda 'Yaşamayı düşünüyorum' diye meydan okumuştu. Ne garip, o da hayatı boyunca meydan okumuş, yenilik yapmış, statükoya savaş açmış bir devrimciydi.
O da tıpkı Arman Kırım gibi 'büyük ego' olmaya hak kazanmış sayılı insandan biriydi.
Böyle acımasız bir denklem var ne yazık ki. Bu hastalık yolunu bir şekilde buluyor, bu insanları vuruyor.
Ama bu ortak motifin ortak bir alın yazısı olduğuna da inanmıyorum. Arman Kırım, hayatını şirketlere strateji kurarak kazanmış biri. Ben buradan bir çıkış yolu bulacağına inanıyorum. Maalesef Oray Eğin, maalesef bir çıkış yolu bulamadı..


Ayşe Arman' ın Arman Kırım' la bu röportajını da mutlaka okumanızı öneririm,alınacak dersler çok..

20 Nisan 2011 Çarşamba

İnsan bu yavruyu açmaya kıyamıyor



Pelit Pastanelerinin çikolatası bu, ama öyle şık bir sunum ki, yeme de yanında yat olayıııı..

Ennihayetinde yemedim mi yedim tabiii, görsellik de bir yere kadar engelliyor canım adamı..

Çikolatasına zaten diyecek yok, fevkinin de fevkinde...

Şımart Saçlarını

4 ELEMENTİN GÜCÜNÜ SAÇLARA TAŞIYAN VE
SÜLFAT İÇERMEYEN GIOVANNI ŞAMPUAN VE SAÇ BAKIM SERİLERİ
GRATİS MAĞAZALARINDA…





 "Şımart kendini” sloganı ile kişisel bakım, kozmetik ve günlük ihtiyaçlar konusunda binlerce ürünü bir araya getiren perakende mağazalar zinciri Gratis, şimdi saçlarda kusursuz güzellik için Giovanni marka şampuanları da ürün portföyüne katıyor. Yalnızca Gratis mağazalarında bulabileceğiniz Giovanni; ateş, su, toprak ve havadan esinlenerek geliştirdiği özel serileriyle, saçlara profesyonel bakım yapıyor; güçlü, dolgun, bakımve ışıltı saçlar yaratıyor.
 Giovanni Şampuan ve Saç Bakım Serileri, dünyada hayatın temelini oluşturan 4 elementin; toprak, hava, ateş ve suyun gücünü saçlara taşıyor.
 Giovanni’den mükemmel saçlar için kökten çözüm…
Giovanni’nin topraktan esinlenerek oluşturduğu bu seri; Çay Ağacı Özlü Üçlü Bakım, Etkili Güçlendirici Şampuan ve Güçlendirici Krem ile Durulanmayan Nemlendirici Hafif Bakım Kremi ve Altın Buğday Özlü Derinlemesine Temizleme Şampuanı’ndan oluşuyor.
Giovanni Çay Ağacı Özlü Üçlü Bakım, Etkili Güçlendirici Şampuan ve Güçlendirici Krem, saç derisindeki kan dolaşımını hızlandırarak saç köklerini güçlendiriyor. Organik sertifikalı bitkilerin eşsiz kombinasyonunu sunarak, daha güçlü ve canlı bir görünüm için saçlarınızın her teline vitamin ve proteinlerle bakım yapıyor. Sülfat içermeyen Giovanni Şampuan ve Saç Kremi, size gerçek temizlik hissini yaşatırken saç derisindeki pullanma ve kepek sorunlarını da çözüyor. Giovanni Şampuan ve Saç Kremi, tüm saç tiplerinde kullanım için uygun.
Giovanni Durulanmayan Nemlendirici Hafif Bakım Kremi ise dış etkenler ya da kimyasal işlemler nedeniyle dayanıklılığını kaybeden saçları canlandırıyor. İçeriğindeki organik yağlarla saçları ağırlaştırmadan besliyor ve ışıltı kazandırıyor. Her saç teline işleyen proteinler ile saçlar kolayca taranıyor ve mükemmel şekil alıyor.
Giovanni, normal ve yağlı saçlar için geliştirdiği Altın Buğday Özlü Derinlemesine Temizleme Şampuanı ile de saçlarda harikalar yaratıyor. Saçı ve saç derisini tamamen arındırarak temizleyen bu yeni ürün, saçlara hacim ve parlaklık kazandırıyor. Saç derisinin nem dengesini yeniden kurarak hızlı yağlanmayı engellemeye yardımcı oluyor.
Giovanni Root 66 Maksimum Hacim Şampuanı ve Kremi saçlara farklı bir hava katıyor… 
Havalı saçlara sahip olmak için herkesin favorisi, Giovanni Root 66 Maksimum Hacim Şampuanı ve Hacim Kremi… 4 elementten biri olan havadan ilham alınarak güçsüz ve cansız saçlar için geliştirilen bu seri, gücünü kaybetmiş ve zayıf saçları günden güne besleyerek, saç tellerini kalınlaştırıyor. Saçlara hacim ve dolgunluk kazandırırken, yıpranmaya karşı koruyor. Atkuyruğu bitkisi ekstresi ile saç köklerini besliyor. Organik sertifikalı bitkilerin mucizevi etkilerini sunarak, daha güçlü ve canlı bir görünüm için saçların her teline vitamin ve proteinlerle bakım yapıyor.
Giovanni Derinlemesine Nemlendirici Şampuan ve Krem ile saçlar sağlıkla ışıldıyor…
Giovanni, kimyasal işlem görmüş saçları sağlıklı bir görünüme kavuşturmak için ateşten esinlenerek çok farklı bir seri yarattı. Derinlemesine Nemlendirici Şampuan ve Nemlendirici Krem’den oluşan ateş serisi nem dengesini kaybetmiş asi saçlara ipek yumuşaklığı kazandırıyor, elektriklenmeyi engelliyor ve saçlara sağlıklı bir parlaklık kazandırıyor. Taze bitkilerin damıtılmasıyla elde edilen özel yağlar, saçı onararak her geçen gün daha etkileyici bir görünüm kazanmasına yardımcı oluyor.
Kuru saçlara Giovanni’den Dengeleyici ve Nemlendirici Bakım Serisi…
Giovanni, saçlara kaybettiği nemi ve yumuşaklığı kazandırmak için de suyun mucize etkilerini kullanıyor. Giovanni 50:50 Dengeleyici, Nemlendirici, Arındırıcı Şampuan ve 50:50 Dengeleyici, Nemlendirici, Sakinleştirici Bakım Kremi ile kuru saçlara yeniden hayat veriyor. Seri, ideal pH seviyesiyle yorgun ve stresten yıpranmış saçlara güç vererek, onları göz alıcı bir parlaklığa kavuşturuyor. Organik sertifikalı bitkilerin eşsiz kombinasyonunu kullanarak, daha güçlü ve canlı bir görünüm için saçların her teline vitamin ve proteinlerle bakım yapıyor.
Giovanni’nin 4 elementin gücünü saçlara taşıyan şampuan ve saç bakım kremleri tüm Gratis mağazalarında sizleri bekliyor.
www.gratis.com.tr



19 Nisan 2011 Salı

Olmadık yerde canı kahve çekene Kahve Dünyasından Kahveli Draje




Benim gibi bir kahve tutkunu iseniz ve olur olmadık yerde canınız kahve çekiyorsa çantanızda bu drajelerden bulundurun..Kahve içene kadar sizi rahatlatacak emin olun!

Teşekkürler Kahve dünyası ben koyu renk drajelere, çocuklarım açık renk drajelere bayıldıkkk...


18 Nisan 2011 Pazartesi

Leyleği rüyamda gördüm,sayılır mı?

Sayılmasın da görekkk...

Geçen yıl rüyamda bile göremedimdi naber?

On' çün bu bile bişey ben' çün..

Yeşom, bu yıl oturan boğa olmayabülürüm kardeş, sen de başının çaresine bak..

Leylek de rüyamda az güzel uçmuyordu ya..Hadi yine iyisin der gibiydi bana sanki..

Dimi Leylekcim?

15 Nisan 2011 Cuma

Buyrun bir de burdan yakın!Güneşten korunayım derken kanser olmayın sakın!

Hürriyet Gazetesi Kelebek eki yazarı Melis Alphan bugünki köşesinde der ki=

Aklınızda olsun
Evdeki o 30-40 koruyuculu güneş kremlerini çöpe atın. Doğal yöntemlerle cildi güçlendiren güneş kremleri yapmak peşinde olan Semih Dinler anlatıyor: “30-50 SPF koruyuculu güneş kremleri, titan dioksit içeriyor. 

Titan dioksit güneşin altında havadaki oksijen molekülünü parçalıyor, serbest radikaller yayıyor. Bu kimyasal reaksiyon da cildinizin üzerinde oluyor. Yani 40-50 SPF diye aldığımız kremler kanser yapıyor.”

Evde yulafla, yoğurtla, zeytinyağıyla falan yüz maskesi yapmaya kalkmayın: “Kozmetiğin birinci şartı üretimde mikro biyolojik kirlilik olmaması; içinde  olmamalı. Eve dışarıdan aldığınız hiçbir ürün böyle bir filtreden geçmemiştir. Zeytinyağının içinde küf oluşabiliyor. Köylü zeytini topladığında çuvalın içinde birbuçuk gün bekletse küf oluşuyor.” Yani o zeytinyağıyla yapılan maskeden hayır gelmez. 

Kozmetikleri buzdolabında saklamayın: “Kremler yağ içerir ve doğal yağlar 8-10 derecenin altında muhafaza edilmemeli, sertleşmeye, akışkanlığını kaybetmeye başlar, yapısı bozulur.”

Haydi bakalım ayıklayın pirincin taşını..

Şimdiye kadar güneş kremi kullananlar ne olacak?

Güneş kremi yerine ne kullanılacak?

Benimse güneş kremi kullanma tarihim çok yeni..2 yıldır kullanmaya başladım,düzenli olmasa da kışın da güneş kremi kullanılmalı diyenlere kanıp düzensiz olarak kullandım..

Velhasılı kelam kanser olma nedenlerime biri daha eklendi,hepsi bu..Evlerden ırak olması umuduyla..Hay bin tuzak..




13 Nisan 2011 Çarşamba

LALANGA da yaparmışım



Efendimmmmm..Lalangayı ben bulmadım, kim bulduysa patlayıp gitmiştir eminim, demi Seyyar Tayyar emmi?:)

Eski bir sofra dergisinden kotardım tarifi..Bir zamanlar hangi gazete yemek tarifleri dergisi verse bi koşu alırdım..Sonra baktım ev dergiden geçilmiyor, her taşınmamda birazını elden çıkardım,çıkara çıkara az kaldı..

Zaten sayelerinde bir aşçıda olamadım..Bildiğimi okudum yine..

İşte Lalanga tarifi, yaptım yedim, beğendim,beğenildi..

Üşenmeyin,yapın, yiyin,beğenin,beğenilsin...


Çok tembel gördünüz değil mi beni? İdare edin canım,bugün tarifin resmini koyarız,yarın kendini yazarız..Ne de olsa Karadeniz insanıyız,sağımız solumuz belli olmaz:)

11 Nisan 2011 Pazartesi

Ayak nonuz 40+ ise size dolgu topuk yakışacak




Bu çizmeleri çok olmadı alalı,aslında alırken de kararsızdım,ama satıcı kararımı etkiledi..Ayağınızı bu model küçük gösterecek dedi..

Hakkaten de öyle..Hemi de çok rahatt..

Tavsiye ederim...







7 Nisan 2011 Perşembe

Tarzıma bak!

Bugün bir test yaptım kendime bakın ne çıktı?

Güzel giysileri çok seviyor ve moda dünyasını yakından takip ediyorsun. (Burası doğru bak)
Gerçek bir moda 
uzmanı olduğun için arkadaşların bile nasıl 
giyineceklerini sana danışıyorlar. 
Okulda da tarzınla fark yaratıyorsun. (Okulum da yok ama siz yine de çaktırmayın:)
Arkadaşlarınla birlikte alışverişe çıkmak ve 
sevdiğin mağazaları dolaşmak harika bir gün geçirmen için yeterli.(Bu da o biçim doğru)


BC ile 6 Haftada Saç Dökülmesinin Önüne Geçin...


BC Dökülme Önleyici Bakım Programı, canlandırıcı bakım uygulaması ile başlıyor. BC Dökülme Önleyici Şampuan ve BC Dökülme Önleyici Serum ile gerçekleştirilen canlandırıcı bakım programı sadece 6 hafta içinde saç dökülmesinin önüne geçiyor. Saç telini özel olarak içten yapılandıran canlandırıcı bakım, saç köklerinin yeniden canlanmasına yardımcı oluyor ve saç yoğunluğunu artırıyor. 

5 Nisan 2011 Salı

1 Nisan 2011 Cuma

Ralph Lauren Cool



Kendisi bir arkadaşımın hediyesiydi.Bir teşekkür de buradan gelsin kendisine..

Yok daha rahmetli olmadı, ama az kaldı:) Hiç bitmese keşke..

Ben çok sevdim kendisini, en azından düz bir koku değil..Yazdığı gibi Cool bir koku..

Yine alır mıyım? Alırım..

Tavsiye eder miyim? Ederim..

UNUTMA

Öleceğimiz son günden bugüne bir perspektifle bakacak olsaydık,kararlarımız çok farklı olurdu.(Leadbeater)