31 Ocak 2010 Pazar

Ayakkabı numarası 41,42,43 ve yukarısı olan bayanların buluşma noktası!!!

Face ' deki bu grup dikkatimi çekti..Grup ile ilgili açıklama "Bildiginiz gibi Türkiye de 40 numaradan büyük bayan ayakkabısı bulmak zor ve sıkıntılıdır. Grubumuzda 40 numaradan buyuk numara bulan, bulamayan herkes bulussun, birbirimizi bilgilendirelim!" bu şekilde facede..

Benim de bu gruba girmeme ramak kalmıştı 40 numara ile..Bu grup fikri kesinlikle çok iyi düşünülmüş,40+ olmasam da onları destekliyorum..Boyunuz uzun olunca ayak numaranızın da büyük olması kaçınılmaz..Benim boyum 1.70 cm. Tabii boy uzunluğu arttıkça ayakkabı numarası da artıyor.Eskiden ayak numaramı kompleks edinmiştim,Hatta bir çok zaman küçük numara ayakkabılar giyerek kamufle etmeye çalışayım derken ayak şeklimi bozduğum da olmuştur.

Toplumda büyük ayaklar için küçük bebek mezarı gibi tabirler kullanılıyor, hal böyle olunca ayak numarası büyük olan bayanlar buna çok takabiliyor.Sonra sonra ayak numaramla barışık olmayı başardım..Ve gördüm ki 40 numaranın üzerinde ayakkabı giyen bir çok bayan var, ama zor tabii o numaralarda ayakkabı bulmak, işte bu zorluk face ortamına taşınmış..

Grupta 40 üstü ayakkabı bulabileceğiniz mağazalar hakkında bilgilere ulaşabiliyorsunuz.İncelemek için buraya tık

29 Ocak 2010 Cuma

NARKOZDAN SONRA DEĞİŞTİĞİNİZİ FARKETTİNİZ Mİ HİÇ?

Ayşe Arman' ın NLP uzmanı Cengiz Eren ile yaptığı bir röportajda aşağıdaki pasaj dikkatimi cezbetti:

HINCAL ULUÇ NARKOZDAN SONRA DEĞİŞTİ

Peki ya Hıncal Uluç?

- Geçirdiği son ameliyat sonrası yazılarında bir sertleşme görüyorum.

Nasıl yani?

Narkoz alan insanlar değişir. Narkoz aldığımızda, zihnimizde var olan kapaklar açılır, somut bir değişim süreci olur. Kişinin hiç hatırlamadığı olaylar su yüzüne çıkar.

Siz doktor değilsiniz...

- Ama biliyorum. Bunları narkoz dışında iki süreç başlatıyor; bir tanesi düşme, diğeri aşırı gürültü. Bu iki korku da, kapalı duran kapakların açılmasına yol açabiliyor. Aynı sonucu narkoz da ortaya çıkarıyor. Çünkü narkozda düşünme yeteneği, farkında olduğumuz aklımız tamamen ortadan kalkıyor. Kalktığı için sistem iç taraftaki şeyleri ortaya çıkarıyor. O yüzden narkozdaki birine kaset tutun, çok önemli şeyler söyleyecektir. Bağırıyorsa, küfrediyorsa, geçmişte gösteremediği çok sayıda tepki var demektir. Hıncal Uluç da, boyun ameliyatı sırasında narkoz aldığı için ve kapalı duran kapaklar açıldığı için, çocuklukta gösteremediği bütün tepkileri şimdi gösteriyor.Röportajın tamamı burada
 
NOT: Ben de iki kez narkoz kişisi oldum ama olaya hiççç bu açıdan bakmadımdı.Keşke önceden haberim olaydı ne tepkiler vermişim,ne farklılıklar göstermişim tetkik ederdim.Artık bir sonraki narkoza diyemeyeceğim, varsın bilinçaltım içeride kalsın..
 

26 Ocak 2010 Salı

Mahkumlardan Michael Jackson anısına Thriller


Ben çok beğendim, ama ne yaptımsa da videoyu buraya eklemeyi başaramadım,sorry acemilik işte..Bu video 1997 de de çekilmiş ama Vefat sonrası yeniden düzenlenmiş..İzlemek için buraya tık..

Michael Jackson' ı hep sevmişimdir, hatalarıyla günahlarıyla o bir dünya starı bunu da hakediyor.

Kendisine hoyratça davranması gerekmiyordu elbette, yüzündeki estetikler de çok yersizdi.Zaman zaman aşikar davranış bozuklukları yok değildi.

Ancak onun çocukluğuna inildiğinde trajik bir yaşam öyküsü çıkar karşınıza,işte bu öykü yansır esasında onun davranışlarına.

Küçüklüğündeki ezilmişlik, dışlanmışlık vurur açığa yıllar sonra..Babasından bahsediyorum anladınız.Babasının Michael' e yaptıkları asla silinmemiştir ölene dek,silinemez.Onun o meşhur dansının babasının kamçılarıyla keşfedilmiş bir dans olduğu söylenir.

Hep düşünmüşümdür, biz hadi Michael bir daha bir daha dans et derken onun içinde ne volkanlar patlıyordu,o dans ondan neler götürüyordu. Ben çok iyi bir gözlemci olduğumu düşünürüm,insanları gözlemlerim kendimi bildiğimce.Babanın bir çocuk için ne kadar önemli olduğunu bilirim.

Ne babalar gördüm hayatım boyunca yok gibiydiler.



Gözünüzü açarsınız rol modeliniz babanızdır.Onun kişiliği 5 para etmezse rolü mü kalır, modeli mi..

Bir kişide çıkıntılar,ruhsal sapmalar,içe kapanıklık bazı şeylerden yersiz nefret vs. gibi durumlar varsa çocukluğuna iner direk psikolog, niye orda gizlidir çünkü her şey,orda şekillenmiştir.

O nedenle siz siz olun bekarsanız evleneceğiniz adama dikkat edin bayanlar,bakın bir bu kişi doğacak çocuklarınıza nasıl bir baba olur, kaldırabilir mi bu yükü.

Aşktı meşkti geçer gider,ayaklarınız yere bastığında geri dönüşü olmayan bir yoldasınız durumuna düşmemek için tartın karşınızdakini.. Hayda ne işin var çayda gibi oldu ama,laf lafı açar, konu konuyu açar misali bunlar döküldü klavyemin tuşlarından..


25 Ocak 2010 Pazartesi

Jolie-Pitt aşkı bitti mi, çift ayrılıyor söylentileri ayyuka çıkmış




Hollywood'un en gözde çifti Brad Pitt ve Angelina Jolie'nin 250 milyon sterlin değerinde boşanma anlaşması imzaladığı belirtiliyor.



Ayrılmaya karar veren çift, avukatlarına başvurup malvarlıklarını ayırdı.

Los Angeles’ın en ünlü boşanma şirketlerinden birine giderek 250 milyon sterlin değerinde boşanma anlaşması imzalayan Brangelina, altı çocuğun velayeti konusunda da mutabakata vardı.

Çiftin evlat edindiği Maddox, Pax, Zahara’nın dışında Shiloh, Knox ve Vivienne adlarında biyolojik çocukları bulunuyor.







Notting:Ah benim bebekim,Shiloh' um Novel' ım nolcek şimdi..Belki seni düşünen yorgun düşer denilebilir ama, olsun sen de insansın, senin de duyguların var.Unutma burada senin için üzülen hiç kız çocuğu doğurmamış bir anne var, muckkk..

Demi Moore'un Güzellik Sırları



Demi Moore'un özel hayatında herhangi bir kadından farksız olduğunu keşfetmek şaşırtıcı!

Evet; o ailesini her şeyin önünde tutan, doğruyu söylemekten asla çekinmeyen, yaşını saklama gereği dahi duymayan bir kadın.

Marie Claire: 40'lı yaşlarını süren olgun bir kadın olarak neler hissediyor, neler yaşıyorsunuz?

Demi Moore: Artık sadece kendi seçimlerimin peşinden gidiyor ve fikirlerimi de sonuna kadar savunabiliyorum. Beklentilerden çok düşüncelere odaklandım diyebilirim. Yaşanan anın tadını çıkarmayı öğrendim. Elimde olanla yetiniyor, ancak zaman içinde de hep daha iyiyi başarmayı hedefliyorum. Kendimle barış imzaladım.

M.C.: Günümüzün Lolita'lar değilde gerçek kadınların çağı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Peki sinema bunun neresinde duruyor?


D.M.: Herkes için yeterince yer olduğu inancındayım, ancak bizlerin, 40'lı yaşlarını süren oyuncuların da talep görmesi çok hoşuma gidiyor. Örneğin Helena Rubinstein, yeni ürününün yüzü için beni seçtiğinde çok mutlu oldum. 2007 yılıydı ve 40 yaşımı geride bırakalı epey olmuştu.

M.C.: Formunuza ya da kişisel tarzınıza dair neler keşfettiniz bu süreçte?

D.M.: Kendimi tanımayı, moda olanın arkasından bilinçsizce koşmamayı ve başkalarını taklit etmemeyi... Bugün artık sadece bana yakıştığını düşündüğüm ve kendimi içinde iyi hissettiğim kıyafetleri giymeyi tercih ediyorum.

M.C.: Formda kalmak için sihirli formülleriniz var mı?


D.M.: Sağlıklı beslenmek, sağlıklı yaşamak. Şeker ve yağ kullanmıyorum.Kaliteli uykuya önem veriyorum. Pilates ve yoga yaşam biçimim. Spor konusunda çok disiplinliyim ve sürekli kendimle yarışıyorum. Ancak mesleğim gereği zaman ayırmakta zorluk çektiğim de oluyor. Kimi zaman da yorucu bir günün sonunda tembellik de ağır basabiliyor. Bir an önce eve gidip dinlenmek istiyorum.

M.C.: Son günlerde güzellik adına zamanınızı neler alıyor; yüzünüz, saçınız, bedeniniz, ruh haliniz değişim gösteriyor mu?



D.M.: Kendimi iyi hissetmeyi ve çevremdekilerle uyum içinde yaşamayı önemsiyorum. Spritüel bir arayış içindeyim ve hem evrenle hem de başkaları ile aramdaki bağ son derece değerli. Tabii ki dış görünüşüm de önemli ama sanırım bu ayrıntıya yüklediğim anlam zamanla çok değişti. Temiz görünmek için elimden geleni yapıyorum, gerisi çok da önemli değil.

M.C.: Tembel davrandığınız herhangi bir bakım ritüeli var mı?


D.M.: Gece bakımlarının daha pratik olmasını isterdim doğrusu. O konuda çok da disiplinli değilim. Üşendiğim çok olmuştur. Bence en büyük güzellik sırrı nedir biliyor musunuz? Gülmek! Olumlu elektrik güzelliğin en büyük anahtarı.

M.C.: Sabah kalkıp aynaya baktığınızda neler görüyorsunuz?


D.M.: Sabah ilk işim aynaya bakmak olmuyor. Önce yüzümü buz gibi suyla yıkıyorum. Böylelikle hem uykunun izlerini hızla yok ediyorum hem de cildimi canlandırıyorum. Sonrasında aynaya baktığımda, ender de olsa çizgilerimi görüp yorgun olduğumu düşünebiliyorum. Bazen de kendimi beğenip gülümsüyorum.

M.C.: Yüzünüzde ince çizgiler ya da kırışıklıklar belirdiğinde estetik cerrahiye başvurmayı düşünür müsünüz?



D.M.: Sadece endişeleri yok etmek içinse, hayır!

M.C.: Yüzünüzde en hoşunuza giden?


D.M.: Kesinlikle gözlerim ve her gün özenle boyadığım kaşlarım.

M.C.: Şu andaki tarzınız; 20 - 30 yaşınızdaki tarzınıza paralel mi?


D.M.: Kesinlikle hayır! O yaşlarla insan henüz kendini arıyor. Dahası beğenilmek adına birçok hata da yapabiliyor. Oysa 45 yaşında artık kişiliğiniz kadar tarzınız da oturmuş oluyor. Belli renklere, belli kalıplara daha sadık kalıyorsunuz. Benim renklerim siyah, beyaz ve gridir. Belki biraz da tembellikten. Günlük hayatımda ise babet'leri, kırmızı halıya sakladığım gösterişli topuklulara tercih ediyorum. Lanvin'in babet'lerinden oluşan küçük bir koleksiyonum var. Tasarımcılar arasında da vazgeçilmezim Alber Elbaz.

Not: Marie Clairden alıntıdır.

Hamiş:Vayyyy, hatun kaşlarını boyuyormuş...

24 Ocak 2010 Pazar

Kendine zaman ayırmanın yolları



Günlük koşuşturmadan kaynaklanan stres, sağlığımız üzerinde olumsuz etki oluşturuyor. Reader`s and Digest dergisinde yayınlanan haberde, zamanı nasıl geri kazanacağıınız ve stresinizi yönetmenin 6 sırrı:



1. İşlerinizi birer birer yapın: İşlerimizin hepsini aynı anda değil, birer birer tamamlayarak stresi azaltabiliriz. Tüm işleri aynı anda yapmaya kalkarsak, kendimizi daha fazla strese sokarız. Stresi yok etmek için, kendi bilgisayarınızda aynı anda çok sayıdaki programı çalıştırın. İşinizi teker teker, en iyi şekilde yapın ve biten işleri de listenizden silin.



2. Daha azını yapmak için çaba gösterin: Zamanımızı ve dikkatimizi çalan, zihinsel vampir olan televizyondan, bilgisayar ekranlarından uzak durmayı deneyin. Televizyonu daha az izleyerek ve zamanınızı en az alacak programları seçerek, gün içinde kendinize daha fazla zaman ayırabilirsiniz.



3. Önceliklerinizi küçültün: Bugün tamamlamayı düşündüğünüz 4 işin listesini yapın. Bu liste yanınızda kalsın, tüm işleri tamamlayana kadar da yanınızdan ayırmayın. Birçoğumuz karşı konulamaz isteklerimizi, önceliklerimizi belirleriz. Eğer bu dört önceliğinizi tamamlayamayacağınızı düşünüyorsanız, bunu daha da küçültebilirsiniz.



4. Kargaşayı ortadan kaldırın: Evimiz, çalışma alanımız ve arabalarımız düzen içinde olunca, kendimizi daha sakin ve stresten uzak hissederiz. Arabamızın anahtarlarını, cüzdanımızı ya da para çantamızı bulamayınca, panik yaparız,sinirleniriz. Aceleniz olduğunda aradığınız bir şeyi bulmak ve zamandan kazanmak için özel eşyalarınız için kişisel bir yer hazırlayın.



5. Vücudunuzu dinlendirerek yenilenin: Birçoğumuz her seferinde hayatına başka bir aktivite ya da sorumluluk ilave ediyor. Genellikle de bu yeni aktivite için uykumuzdan feragat ediyoruz. Ancak, uykusuzluk da çeşitli bozukluklara ve strese neden oluyor.



6. Zaman hakkında pozitif düşünün: Pozitif düşünceler kök salar, çiçeklenir ve hayatımıza renk katan güzellikler oluşturur. Eğer `Yeterli zamanım yok` diye düşünürseniz, hemen arkasından yüksek sesli olarak `Gerekli işleri yapmak için her zaman zamanım var` demelisiniz. Bu düşüncenin vücudunuzdaki her hücre üzerinde rahatlatıcı ve hafifletici etkisi vardır.

Çok ihtiyacım var bunlara keşke yapabilsem, ya sizin?

Müşterek dedemiz suya küsmüş, haberim yoktu.



                                        

 Günlerden bir gün gökyüzünde görev sırası küçük aya gelmiş,ama onun canı hiç de görev yapmak istemiyormuş.Annesine sen yap demiş,annesi ise hamur yoğuruyormuş. Bizimki hiç istifini bozmamış,annesi onu bir çok defa uyarmış görevinin başına diye,ama değişen bir şey olmamış.

En sonunda hayli sinirlenen anne Ay hamurun başından kalkmış ve hamurlu ellerini yavru Ay' ın yüzüne sürmüş. Yavru Ay suya "haydi bana yardım et de yüzümü temizleyelim" demiş. Su anne Ay' ın kendisine kızacağını düşünerek yardım teklifini reddetmiş.

Meğer o gün bugün Ay  dedemiz suya dargınmış..Ayın yüzündeki harelerin ise annesinin yüzüne sürdüğü hamur lekeleri olduğu söylenir.(Hikaye tam olarak böyle miydi bilemiyorum)

Kıssadan hisse:Bir bağyan kişisi dünyanın uydusu AY da olsa görülen o ki karnından sıpa,belki sırtından sopa ve elinden hamur eksik olmuyor.Biz bu gibi duruma bazen batsın bu dünya deriz, onlar batsın bu AY mı derler ki..

22 Ocak 2010 Cuma

Mim mim mimlendim (İlk mimim=Hakkımda 7 şey)

http://lezzetkesfi.blogspot.com bloğunun sevgili sahibesi Ayşe beni mimlemiş,malum ola ki bu benim ilk mimim,ama mim de ne ola ki falan olmadım,blog açmadan da bloglara aşina olan bir blogmania olaraktan.Demiş ki Ayşe 7 maddede kendini anlat..Ok anlatam...

1-Balık burcuyum,tüm balıkların özellikleri zaman zaman bünyemde zuhur etmekte,köpekbalığından tutun taaa yunus balığına kadar, Karadenizli olmam hasebiyle hamsiyi de unutmayalım..

2-Küçükken yeşil panjurlu bahçesinde dinazorlar oynayan bir ev hayalim, şimdilerde dışı yeşil ve bahçesinde iki sevimli erkek dinazor oynayan haliyle vuku bulmuş durumda.

3- Genelde 10. köyden seslenecek kadar doğrucuyumdur.Üç kağıda, alavere-dalavereye hiç gelemem.Mert insanlar vazgeçilmezimdir.

4-Sevdiğim insanlar için yapabileceğim ne varsa yapmaktan acaip zevk alırım.

5-Şimdilerde biraz flu takılsam da alışveriş yapmak nefes alma sebeplerimdendir,her gün ufak da olsa bir şey almak ruhuma hoş sadalar bırakıyor.

6-Bir okuma sevdalısıyım,ancak üniversiteden beri sadece gazete ve dergi okuyabiliyorum,kitap okuyamıyorum,çünkü ilkokul yıllarından beri karşı konulamaz okuma tutkum ne bulursam okumama, hatta yaşıtlarım dışarıda oynarken bir koşu eve gidip kitap okumama yol açarak maalesef artık o açıdan doyuma ulaştığım hissiyatını vermiştir.

7-Benim de ömrümden uzun ideallerim var:Bir roman yazmak,seyyah olmak,gurme olmak,çeşmeler yaptırmak suyun içmeye,köprüler yaptırmak yolun geçmeye gibi.

Berdilel ben de seni mimliyorum, haydi şimdi top sende...Berdilel de kim ola derseniz buraya tık tıking..

KAR' lananlar bugün omzunuza kaç melek kondu?



(Yukarıdaki tanecan kartanesigillerden olup "Bilimum dantel modellerine taş çıkartırım" dedi bana, işte size örnek hadi üstadlar çekin kopyanızı)

Bir zamanlar bir yerlerde okumuştum,düşen her bir kar tanesini bir melek indirir diye.Bu yüzden hiç bir kar tanesi diğerine çarpmadan inermiş.Ve bugün burası da karlandı, öğle tatilinde çıktım dışarı saydım omuzlarıma düşen melekleri, öyle çoktular ki, sonra uzattım yanağımı yanağıma deysinler diye..Melekler de böyle değilmidir zaten varla yok arası.Elinizi uzatsanız yok olmazlar mı?Ne nazlıdırlar, ne cilvelidirler onlar,ne süslüdür kimisi..Aaaa bir tanesi kulağıma değdi, fısıldadı usulca "2010' un sana iyi gelsin" "Okito şeker gelsin" dedim.Bak cidden dedi..Siz de kulak kesilin kimbilir size neler diyecekler..



Aynı bu resme benzer birine de ben dedim "Sen ne muhteşemsin" diye o da az bilmiş değil "Yaratılan her şey aslen muhteşemdir" dedi.Ben bu işi çok sevdim..Epeydir böyle hoş sohbet etmemiş gibimiyim ne sanki..


                          

Bu defa naz sazını ben aldım ele.."Sizi sevmeye çalışıyorum" diyerek vurdum sazın teline, bir tane var hayli bilmiş dedi ki: "Bre densiz sevmeye çalışıyormuş pehhhh (neredeyse tuzlayım da kokma diyecek sandım offfff), bizi sevmeyen olmaz hadi ordan,biz sevilmeyi hakeden bir güruhuz" "Ayy şaka yaptım ayol hastanızım vallahi sizin" dedim."Ha şöyle"dedi ve gitti ömrü kısa şey nolacak..Eee sen bunları nasıl birbirinden ayırtediyorsun dersen;

Benzemez kimse sana,


Tavrına hayran olayım.

Bakışından süzülen

İşvene kurban olayım..


Lütfuna ermek için,

Söyle perişan olayım.

Bakışından süzülen

İşvene kurban olayım

...  guruhundan bunlar..(Ahhh Müzeyyen Senar bunu senden dinlemenin hazzını yaşamayan nasıl bir fakr-u zaruret halindedir) Her birinin kültürü farkliiiiii, fizikiyetesi farkliii...Tek benzerlik en nihayetinde hepsiceğizinin bir altıgen çerçeveye sahap olması..




Bu tanelerin Orkestrasyon Şefi' nin (teşbihte hata olmaz babında) huzurunda saygıyla bir kez daha eğiliyorum...








MAYDANOZ BLOG TOPLULUĞU tanıtımım,nasıl nasıl neşe doldum




MAYDANOZ BLOG TOPLULUĞU bugün benim bloğumun tanıtımını yapmış sağolsunlar varolsunlar,nasıl nasıl neşe doldum...Daha yolun başında, acemice iki satır çiziktiren bir blog sahibesi daha nasıl mutlu edilir ki? 2010 BALIK burcu yılı olacak diyen cümle kişileri bir kez daha sardım şimdi...Tutmayın benii.....

21 Ocak 2010 Perşembe

Doğanın büyük doktoru Buğday çiminden biz de çimlendirelim mi?


(Ay ben bu görüntüyü hammmm yaparım)


Filizleşmiş buğday tohumunun yeşil yaprakları bol klorofil maddesi ile birlikte çok sayıda vitamin, mineral ve besin maddesi içeren çok iyi temizleyici, arındırıcı bir bitkidir. Buğday çimi bedenimizi sever, bu nedenle buğday çimi için “doğanın büyük doktoru” denilebilir.




Buğday çiminin zengin besleyici bir gıda oluşu, eğitimci ve aynı zamanda ABD-Bostan’daki Hipokrat Sağlık Enstitüsü’nün kurucularından Dr. Ann Vigmore tarafından 1960’lı yıllarda bildirilmiştir. 1 çay kaşığı(3,5g) buğday çimi yüksek miktarda vitamin (A,B2, B8, C, E vitaminleri), mineral ve geçiş elementleri içerir. Dr Vigmore’a göre 500 gram taze buğday çimindeki besin değeri 12,5 kg sebzedeki besin değerine eşittir Vitaminler yönünden çok güçlü olması sebebiyle günde en fazla 3 çorba kaşığı alınmalıdır.


Buğday çimi suyunun faydalı olduğunu ilk keşfeden kişinin Boston'da Hipokratlar sağlık kuruluşunun kurucusu Dr. Ann Wigmoredur.Wigmore'un hikayesi: "Dr. Wigmore, bacaklarındaki kangreni bununla tedavi etmiş. Doktorların bacaklarını kesme kararı üzerine buğday çimi suyunu içmeye başlamış. Çimlerden yaptığı lapayı da bacaklarına uygulamış. Bu şekilde tedavi olmakla kalmamış, iyileştikten sonra Boston maratonuna katılmış. O zamandan beri, tedavisi imkansız denilen hastalar buğday çimi suyu kullanıyor. Bitkisel tedavileri devamlı yapmak gerekir. İmkanı olan, her gün iki bardak içebilir. Bu suyu buğdaya karşı alerjisi olanlar da kullanabilir. Buğdayın birkaç gün nemli ortamda bekletilip filizlendirilerek tanesiyle tüketilmesi de çok faydalı. Böylece buğdayın hem çok faydalı olan kabuğu, hem de rüşeym denilen besin değeri çok yüksek embriyo kısmı alınmış olur. Bu filiz bebek gibi büyük bir güçle doğar. Bütün filizlerde, ama özellikle buğdayda büyük potansiyel var. Vitamin, mineral, antioksidan bakımından müthiş zengin. Çünkü çoğalıp yeni bir bitki üretecek. Gençlik sırrıdır. Çimi çok üretebilirseniz suyunu için. Azsa her gün koparıp salatanıza katın."

BUĞDAY ÇİMİNİN GENEL FAYDALARI


a. Buğday çimi enerji verir. Besleyicidir.
b. Yaşam sürekliliğinin devamı için vitamin ve mineraller içerir.
c. Yaklaşık 30 enzim içerinde 70’i ham klorofildir.
d. Kan hücrelerini yapılandırır.
e. Vücudu temizler, toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.
f. Kilo kontrolüne yardımcı olur. Besin değeri oldukça yüksektir.
g. Bu nedenle aşırı yemek yemeğe engel olarak kilo kontrolüne yardımcı olur.

Buğday nasıl çimlendirilir?

Öncelikle doğal, ilaçlanmamış buğday alın. Zirai buğdaylar zararlılara karşı ilaçlanmış olabileceği için dikkatli olun. Aşurelik buğday çimlenmez. Bir avuç buğdayı oda sıcaklığındaki içme suyu ile ıslatıp bir gece bekletin. Ertesi sabah şişen buğdayların suyunu süzüp genişçe bir tepsiye üst üste gelmeyecek şekilde yayın. Üzerini nemli bir bezle örtüp evin en sıcak ve karanlık yerine bırakın. Bez ve buğdaylar kurudukça nemlendirin. Buğdaylar 3-4 gün sonra filizlenmeye başlar. Filizleri 2 cm uzayınca dolaba alıp, her gün 1-2 kaşık salatalara katabilir, yoğurtla veya zeytinyağı, limon, nar ekşisi gibi karışımlarla tüketebilirsiniz. Çok dayanıklı olmadığı için azar azar çimlendirme yapılmalı.


Buğday çimi üretmek için de, yine bir gece suda beklemiş buğday tanelerini yayvan bir saksıya veya varsa bahçeye ekip üzerini toprakla örtün. Çimler 10-15 cm uzayınca 1 cm yukarıdan makasla kesin. Kestikçe uzayan çimlerden her gün salatanıza katın. Çok ektiyseniz mutfak robotundan geçirip suyunu çıkararak kullanın. Marketlerde satılan hazır çimler, büyümesini hızlandırmak için katkı maddesi katılabildiği için çok güvenli olmayabilir.
 
Üretim için gerekli malzemeler:
 
 
 
Yok ben kapla kacakla uğraşamam derseniz işte size Buğday çimi filizlendiricisi :



Buğday çimi filizlendiricisi ile buğday çimini evinizde her mevsim kolaylıkla yetiştirebilirsiniz. Buğday çimi tepsisine yerleştireceğiniz organik toprağa buğdayları ekin. Düzenli olarak sulayın. Çimler 4 cm olduğunda biçerek suyunu sıkabilirsiniz.

Buğday çiminin yanı sıra mercimek, maş fasulyesi, ayçiçeği, soya vb. gıdaların filizlendirilmesinde de kullanılır. Filizlenmiş tohumları salatalarınızda ve diğer yemeklerinizde sağlıklı ve lezzetli bir alternatif olarak kullanabilirsiniz.

Buğday çimi filizlendiricisinin fiyatını merak ediyorsanız alternatif olarak  buraya tık tıking

20 Ocak 2010 Çarşamba

Sevgililer gününde sevgilinizin hayatını ŞEFFAF AYAKKABI KUTULARI ile KOLAYLAŞTIRMAYA ne dersiniz Beyler , Bayanlar?
























Görsellerde görülen şeffaf ayakkabı kutuları halen hayatınıza girmediyse çok şey kaybediyorsunuz derim ben...Sevgililer günü için farklı bir hediye arayışı içindeyseniz ŞEFFAF AYAKKABI KUTULARI na ne dersiniz?


Bu kutulara ben "SİHİRLİ ŞEFFAF AYAKKABI KUTULARI " diyorum, çünkü o kadar geniş kullanım alanı sunuyorlar ki size say say bitmez.Bir kere ayakkabılarınızı bu kutulara koyarak hem onları korumuş, hem de evinize,portmantonuza ayakkabılardan toz vs. dökülmesini önleyerek hijyenliğinize hijyenlik katıyorsunuz.Ha ben bunlara ayakkabı dışında ne koyabilirim ki derseniz, neler koymazsınız ki..Bu kutular o kadar farklı amaçlarla kullanılabiyor ki...Misal ben deterjan bile koydum, İnci modelinin öndeki delik kısmını kapatın, koyun çamaşır deterjanınızı ohh..Ha ben kutuyu süsler harika bir deterjan kutusuna çeviririm derseniz nur' un ala nur olur derim ben de.


İnci Modeli kutulara Mutfakta kabartma tozuydu,vanilyaydı vb. pasta malzemelerini, bir başka kutuya mutfak peçeteleri ,bir başkasına yemek,pasta tariflerini,Yatak odasında krem,jel vs.numunelerini, küçük boy versiyonlarını, çorapları,kravatları, tokaları vb. saç aksesuarlarını, çalışma odasında kalemleri,notlukları koyabilirsiniz.İsterseniz ortamına kutuları süsler,zarafetine zarafet katabilirsiniz.


Ayrıca sitede görülen çorap tutamacının kenarlarını örgü ile kaplayıp harika kolyeler,halkaları birleştirip peçetelikler,yaka süsleri,taçlar vb şeyler yapılabilir.Çorap tutamaçlarının makinada yıkanabilir şeffaf plastikten üretilmesi de onlarla tasarlanacak ürünler için temizleme avantajı bence..

Kutularla ve çorap tutamaçları ile değişik tasarımlarınız olursa burada yayınlamaktan mutluluk duyarım..


Ne dersiniz dağınıklıktan kurtulmanın zamanı gelmedi mi?


Veeeee.. Yakında firmanın yeni ürünleri piyasaya çıkıyor. Öncelikle Türkiye de bir ilk olan plastik ray ve raylı plastik çöp kovası, ve en çok beklenen ürün olan çizme kutusu (şubatta çıkacak)..Raylı plastik çöp kovası da eminim vazgeçilmezimiz olur..

Ne yalan söyleyim çizme kutusu benim çok ama çok işime yarayacak.Portmantomda çizmelerimi ne yapsam başedemiyorum,görseniz her sabah nasıl boğuşuyoruz onlarla.İşe giderken sabah çizmelerimden birini almak istiyorum,alırken diğerleri fırlıyor yerinden,hiç olmazsa koyarım kutularına sen sağ ben selamet,sabah hangisini istiyorsam alırım kutusunu hijyen hijyen çıkarırım çizmemi diğer çizmelerle haşır neşir olmam,elime gelmez durduk yerde...

             http://www.ayakkabikutusu.com/





                                          e-mail: info@ayakkabikutusu.com

18 Ocak 2010 Pazartesi

Baklayı da Hz. Muhammed haber vermiş!..


          Bu postu ne zamandır yazacağım, işti güçtü ancak sıra geldi..Resimde gördüğünüz bakla tanelerini sevgili kayınvalidem yeni aldığımız evceğizimizi görmeye gelince memleketten getirdiydi..Dondurucuya atmıştım.Bir pazar günü baklaları su ve tuz ilave ederek pişirdim, süzdüm böyle de kolay işte pişirilişi, dondurucudan çıktığı için mevsiminde olandan daha kısa sürede pişti tabi zat-ı alileri...

Derken ev işlerinden az mola verip arşivde okunmayı bekleyen gazetelerimden birini aldım..Yazık taaaaa 26.11.2006 gününe ait Sabah gazetesi geldi elime..Bu okunmamış gazete arşivim hakkında ayrıcana bir postta bahsedeceğim elbette..Ayy o an bu gazetenin benimle beraber tam 3 ev gezdiği aklıma geldi hehe...Büyük oğlum elimdeki gazetenin tarihini görünce her zamanki gibi "Baba baba annem yine yıllar öncesine ait bir gazeteyi almış okuyor" dedi, bir yandan da ilahi anne daha biraz önce bana 3 tane günlük gazete aldırdın der gibi bakıyordu...Sevgili eşimde ise tık yok..Çünkü artık bu konuda beni öğrendi ne dese boş biliyor..

Neyse sadede gelecek olursak tevafuken bahse konu gazetede Hıncal Uluç' un köşesinde "Baklayı da Hz. Muhammed haber vermiş!.." başlığı altında bakla konusuna yer verdiğini gördüm..Burada paylaşmaya şayan buldum...Uluç şöyle yazmış:

"SİYAH üzümün kabuğundaki, Kur'an'ın haber verdiği mucizeyi (Nahl suresi 67) bilimin 2006 yılında keşfettiğini yazmıştım ya..

Geçen hafta Taner Arda kardeşimin mektubunda anlattığı "Bakla" mucizesini de meğer Hazreti Muhammed yüzyıllar önce haber vermiş.. Hadislerde var.. (Teşekkürler Levent) Demiş ki peygamberimiz..


"Her kim bakla yerse Allah ondan yediği baklanın misliyle hastalık çıkarır.."


Liseden sınıf arkadaşım Taner, ressam ve heykeltıraş.. Parkinson hastası.. Ama çalışmaya devam ediyor.. Bakla mucizesi..


Durul Gence.. Çocukluk arkadaşım.. Davulcu.. Parkinson hastası.. Çalmaya devam ediyor.. Bakla mucizesi..


Burada bilimsel anlatımlara girmiyorum.. Baklanın parkinsona etkisi kesin ve dünyanın her yerinde kullanılıyor.. Tabii doğrusu Taner'in yazdığı ve yaptığı gibi.. Bilim eşliğinde.. İlaçlarla beraber ve doktor kontrolünde..


Yığınla mektup geldi, tahmin ettiğim gibi, Taner'in mektubundan sonra..


"Nasıl yeniyor?.. Bakla nasıl pişecek" diyenler çoğunlukta.. Yazıyı dikkatli okumamışlar.. Yemek falan yok ki, pişirme olsun.. Taner baklanın tanesini, ya da o taneleri saran kabuğu da anlatmıyor..


Taner'in yediği, bakla bitkisinin yaprağı.. Manavdan bakla diye alınan sebze değil yani. Daldaki yaprak.. Yani nane, roka gibi bakla yaprağı yiyor Taner çiğ.. Pişirmeden.. Daha nasıl anlatayım ki?. Bu baklayı da kendisi yetiştiriyor. Saksıda başlamış. Sonra toprağa eker olmuş. Bu kadar basit..


Şimdi size Taner'in e-mail adresini vereyim. İsteyenler doğrudan onunla haberleşebilirler..


taner.arda@hotmail.com"
 
Tabii ben bunu okuduktan sonra varsın yaprağı olmasın sen tanesini ye ucundan bucağından elbet vardır bir faydası dedim ve de yedim...

Sayın Büyükelçim senden bir "ONE MINUTE" olmasa da en azından bir "Hopppp ne iş" demeni beklerdikkk..

Bir gün Nasreddin Hoca'nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış. Birisi :
- Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki ?

Bir başkası :
- Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor ? diye konuşmuş.

Bir diğeri de :
- Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor. Hoca kızmış :
- Yahu demiş, iyi, güzel de kabahatin hepsi benim mi ? Hırsızın hiç mi suçu yok ?

misali İsrail suçlu tamam da Büyükelçimizin heççç mi suçu yok demek geliyor insanın içinden..Hatta ben olsam Büyükelçinin yerinde af buyurun "Ne leynnnn bu vaziyet " çekerdim o İsrail yetkili kişilerine diyenlerin sayısı hayli fazla..

İsrail' in bu alçak koltuk kumpasına karşı senin o pek bi mütevazi insan potren (ay bana lise yıllarındaki resim hocamı hatırlattın, o da sen gibiydi de ben ona 'karınca incitmez .......Hanım' lakabını taktımdı..) ve her nedenle olursa olsun kameralara yansıyan refleks zaafın yedi bitirdi bizi..İnsan şöyleeeee kükremiş aslan kimliğine bürünürdü de bendini çiğner aşardı..Bak o zaman omuzlarda nasıl yükseliyordun, olmadı bir başka bahara artık...Gerçi bu gibi durumlarda fıtraten yaratılış da önem arzeder..Vermemişse Mabud neylesin Mahmut değil mi? Fıtratında kodu mu oturtan bir özellik yoksa ne desek boş..


          Geçti Bor' un pazarıyla elimize bir şey geçeceğe benzemiyor,en nihayetinde bir özür dileme vuku buldu..Bundan sonra yapılacak iş önümüze bakmak ve bu tür önem arzeden görevlerde anlık olaylara anında müdahale edebilecek kişileri ön plana çıkarmak sanırım...

14 Ocak 2010 Perşembe

DOST tam da budur işte...

Bir DOST gönderdi bana bu maili..Paylaşmak istedim..

Dostluk Sabah öperek uyandırmaktır...

Aynı dala tutunmaktır kimi zaman ( DÜŞECEĞİNİ BİLSEN DE)

aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...

Dans etmektir kolkala

küçük hediyeler almaktır...

ve Kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..

Öpmektir onu doyasıya

Ve bunu söyleyebilmektir

'Dostlugun en büyük Armağan Bana'



*ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI *

> > > >Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,

> > > >Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.

> > > >Arkadaş senin ağladığını görmez,

>>>> > > >Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.

> > > >Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,

> > > >Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.

> > > >Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,

> > > >Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,

> > > >Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,

> > > >Dost ise tekrar arar.

> > > >Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,

> > > >Dost ise her zaman senin arkandadır.

> > > >Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,

> > > >Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.

> > > >Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,

> > > >Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.

> > > >Arkadaş sizi ikinci görmek ister,

> > > >Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar

> > > >Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,

> > > >Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,

> > > >Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,

> > > >Dost larınız size huzur vermeye çalışır.

> > > >Arkadaş bu mesajı okur ve siler,

> > > >Dost okur ve dostlarına yollar...

EN DEĞERLİ DOSTLARA SEVGİLERLE...:)

Off be Ernest Hemingway niye intihar ettin ki sen?

        
        Ernest Miller Hemingway, 1954 nobel ödüllü Amerikalı bir yazar.Bu hafta sonu onunla yapılan bir röportaj aldı götürdü beni ilk gençlik yıllarıma..Dahası ortaokul yıllarıma..Taaaa o yıllarda başlamıştı nerede güzel bir söz görsem not alma huyum..İşte  Ernest Hemingway ismine aşinalığım taaa o zamanlardan.Onun sözleri de not ettiklerim arasındaydı.

       Röportajını okurken onun ölüm şekli olarak intiharı seçtiğini okudum.Üzüldüm.Onca güzel sözün sahibi niye kıysın canına..Belki kendince haklı sebepleri vardır..Mesela onun için "İki ucak kazasını sağ salim atlatan bir insanın intihar etmesi ironiktir, kalp problemleri, ağır depresyon ve uykusuzluk Hemingway' i intihara sürükleyen nedenler arasındadır.Anksiyete ve depresyon dolayısıyla Rochester’da Mayo Clinic’te elektroşok tedavisi görmeye başladı. Eve dönmesine iki gün kala bir silahla yaşamına son verdi." diye yazıyordu bir yerde..Ama insan yakıştıramıyor yine de..

      O aynı zamanda bir avcıydı ama maalesef avladığı son güvercin, kendi yaralı bedeni olmuş..


     "Mükemmel betimleme yeteneğine sahip olan ve bir meyvenin bile tadını tasvir edebilen güzide bir yazar." olan Ernest Hemingway'ın 
 
      "Hayat mücadelesi bizi hedefe yaklastırır ve toplumda bir yerimiz olduğunu gösterir" ve
 
       "İyi yazma dekorasyon değil, mimarlıktır" sözleri onun sevdiğim sözlerindendir.

"Parçalanan bir gemiden,okyanusa düşmüş kazazede de olsak,intihara hakkımız yok,çırpınacağız." bu sözü de yeni öğrendim,kanımca bu yazının altına çok yakıştı..

12 Ocak 2010 Salı

Keyifli Hobiler bloğundan gelen hediyem





Yine grip modunda olduğum bir akşamlardan birinde ,rahatsızlığım nedeniyle uyuyamayarak PC başına geçerek Keyifli Hobiler bloğunda bir çekilişe katılmıştım..Ve yukarıdaki küpeleri kazanmıştım..Resmi ancak ekleme fırsatı buldum..Hediye kutusunun üzerindeki süslemeye dikkat,yapma papatyalara bayıldım..Keyifli Hobilerin eline sağlık..

Benden Ümidi kesin diye geldim

Temel bir gün bir firmanın önünden gecerken eleman aranıyor ilanı görmüş.


ilanda "İngilizce bilen , deneyimli eleman aranıyor " yazıyormus.

Temelde gidip müracat etmiş. Firma yetkilisi sormuş;

- İngilizcen varmı?

- Temelde demiş ki "Yoktir"

-Deneyimin var mı?

- Oda yoktir

Demiş Firma yetkilisi " Niye geldin ozaman"

- Bizim Temelde demiş ki " Benden Ümidi kesin diye geldim."

8 Ocak 2010 Cuma

Jolie-Pitt çiftinin kızları Shiloh Novel' in bu tişört tasarımını tek geçerim


Bu tişörtle ilgili haberi ilk 30.06.2006 tarihinde Hürriyet Gazetesi yazarı Banu TUNA' nın köşesinde okumuş ve hemen tişörtün resmini bulmuştum. Banu TUNA "Tişörtün üzerinde bir kurukafa (yeni doğmuş bebek için ilginç bir seçim) ile bir takım tencere, tava ve kaşık resimleri var. Melek kanatlarını da unutmayalım tabii. Tencere&Tava Orkestrası yazıyor hepsinin altında. Tasarımcı Kingsley Aarons, evdeki kap kacağa kaşıklarla vurarak cinnet ortamı yaratan iki yaşındaki oğlundan ilham almış. Kendisi aslında bir grafik tasarımcısı, ancak bebekler için iki yıl önce yapmaya başladığı tişörtler kapış kapış gidiyor. Johnny Depp, Gwen Stefani, Seal ve Heidi Klum ile Guns n’Roses’ın Slash’i bebeklerine hep onun tasarımlarını giydiriyor. Yeni nesil anne babalar, kendilerini giyeceği türden giysiler almaktan hoşlanıyormuş çocuklarına. Unutmadan ekleyelim, ünlü tişörtün fiyatı 38 dolar." yazmıştı.

Buradan hareketle:
1-Bir sanatçı kişisine neyin ilham vereceği heç mi heç belli olmuyor..
2-Kuru kafa falan ama acaip güzel ve sıradışı bir tasarım kabul etmek lazım..Kimin aklına gelir,hem böyle bir şeyden ilham almak, hemi de o ilhamın sana haydeeee mutfaktan Allah ne verdiyse kap gel,tencere tava vb..Bunları diz şimdi adabınca demesi..Ve de Tencere&Tava Orkestrası gibi harika bir adı tasarımına vermek.İnsanın çocuklarına yavrum hadi bakimm azıcık çıldırın da ananıza belkime ilham neyim gelir diyesi geliyor..Gerçi dememe gerek de yok onların her hali çıldırmış pozisyonda sanırım analarında ilham alacak yetenek eksik..
3-İlham alınan şeye dayanaraktan bakarsan görürsün bakmazsan göremezsin denilebilinir.
4-Bu saatten sonra her şeye acep bu bana ilham verebilir mi diye bakmak gerekebilir.
5-Beyhude geçiyor ömür bizim neyimiz eksik deyip bu bağlamda bir üretken tavır almakda fayda olabilir.
Ha bir de Shilohumun (bayılıyorum da kendisine) emziği var. Banu TUNA bu  emzik için şöyle yazmıştı.."Bu arada ItsmyBinky.com adlı internet sitesi de Shiloh için bir emzik tasarlamış. Öyle bildiğiniz emziklere elbette benzemiyor. Beyaz altın üzerine elmasla kaplı ve 17 bin dolar değerinde. Daha açık olmak gerekirse tam 279 elmas kullanılmış. Elbette kimse bebeğin bu emziği kullanmasını beklemiyor. Aksi halde ciddi çene sorunları yaşayacağı kesin." .

Ya bize de Yurtkurun Yurdunda kalırken eşek eti yedirdilerse!

Adana'da YURTKUR'a bağlı Fevzi Çakmak Öğrenci Yurdu ve iki hastanedeki yemekhanelerde eşek etinin kullanıldığının ortaya çıktı bilindiği üzere..Ben de Üniversitede okurken Yurtkurun yurdunda kalmıştım.Şimdi düşünüyorum da yemekhanede et piştiği zaman kokusu neredeyse diyar illerden duyulurdu,yedik yokluktan yemedik diyemem,ha paramız vardı da 5 yıldızlı lokantalarda biz mi yemedik olayı var tabii..Yediysek de eşek etini geçti Borun pazarı konumundayız şimdi.Bilmem ki geçmişe dönük tespit edilebilir mi o mel' un etten yenildiği.O etin yan etkileri gözlerin eşek gözü gibi olması olsa katlanır belki insan,ama bakıyorum gözlerim kendimi bildim bileli aynı,eşek gözüyle uzaktan yakından alakası yok.Eminim şimdi benim gibi geçmişte Yurtkurda kalan bir çok kişi afedersiniz öööö konumundadır şimdi.

Dün gazetede o etin yedirildiğine tepki gösterilerinde kullanılan pankartlardan biri dikkatimi çekti.Pankartta "Rektör sen de eşek ye" yazıyordu.

Bence Adana' da bu işin faillerine bir yıl boyunca sadece eşek eti yedirme cezası verilmeli..Yesinler patlayıncaya,tıksırıncaya,pıksırıncaya kadar..

7 Ocak 2010 Perşembe

Enerji hikayesi- Kahraman ol!



Avrupa’da enerji büyük bir hikaye ve siz bu oyundaki en önemli role sahipsiniz.

Bu çok kolay! Sadece ışıkları söndürerek ve elektrikli aletleri kapatarak iklim değişikliğiyle savaşabilir ve Avrupa’nın enerjisini gelecek için koruyabilirsin.

Hemen şimdi, muhtemelen ‘neden kendimi rahatsız edeyim?’ diye düşünüyorsun. Küçük bir ampul dünyayı değiştirmeyecek. Bir kez daha düşün…

Çabuk bir hesaplamayla…

Günde 1 saat açık bırakılan 100W’lık bir ampul bir yılda 36,5 KW tüketir. Avrupa’da 18 yaş altında 75 milyon genç yaşıyor. Eğer hepimiz bir ampulü günde sadece bir saat söndürürsek, 36,5 . 75 milyon= 2738 milyon KW saat enerji korunmuş olur.

Bu 1. 37 milyon ton karbonun atmosfere salınmasına engel olur. Bu rakam küçük bir güç istasyonunun ürettiği miktar kadardır. (150 MWE)

Yani, bizim enerji hikayemizde kahraman olmak için gerekli güç gerçekten sizde!

Hikaye burada sona ermiyor

Işıkları söndürmek iyi bir başlangıç. Ama gezegenimizin enerjisini korumaya yardım etmek için daha bir çok yol var.

CFL ampulleri geleneksel Akkor ampullerin tükettiği enerjinin beşte birini tüketmekle kalmıyor, bu ampullere oranla sekiz kat daha uzun ömürlü. Geleneksel ampullere göre fiyatları biraz daha pahalı; ancak çok az elektrik harcadığı için fiyat farkından fazlasını tasarruf etmeyi sağlıyor. Okulunuzu ailenizi ve arkadaşlarınızı bu yeni ampulleri görmeleri için teşvik edin ve değişim için ön ayak olun.

Ördekten vazgeç!

Uzun uzun banyo yapmak yerine kısa süreli duş alın böylece hemen enerji hem de su tasarrufu yapılır. Ördek bundan hoşlanmayabilir. Ama ördek her suya daldığında, küresel ısınma da hız kazanıyor.

Elektriği ve gazı kapatın!


Avrupa’da kullanılan elektriğin yüzde altısı, çalışmaya hazır durumda bırakılan elektrikli aletler tarafından tüketiliyor. Eğer elektrikli aletin üzerindeki kırmızı ışık yanıyorsa, elektriğin halen akmakta olduğunu gösterir! O halde playstation, CD çalar veya bilgisayarların fişlerini çekmeyi unutmayın.

Güneş enerjisi kullanın


Isıtıcıyı veya çamaşır kurutma makinesini düğmesine basıp çalıştırmak çok kolay, biz sık sık bahçemizdeki muhteşem enerji kaynağını unutuyoruz. Çamaşırlarınızı her zaman doğal yolla kurutun. Güneşli kış günlerinde, termostatın ayarını kısın ve perdeleri açın. Güneş enerjisi evi aydınlatıp, ısıtacak, hem de bedava!

Bunlar Enerji Hareketini etkinleştirmenin bir kaç basit örneği olmakla birlikte. YURDUMUZUN enerji kaynaklarını gelecek için korumaya yardımcı olur.

Not:Alıntıdır.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Koşun koşun! Stil Direktörüm bu ay Elle dergisine çıkmış,pek de güzel çıkmış

Elle Dergisine çıkan bloggerlardan biri de Stil Direktörüm Edalım' dı.Nasıl da tam da vermesi gereken  fotoyu vermiş,giymesi gereken kıyafeti giymiş bir Stil Gurusuna yakışır şekilde.Harika da bir röportaj çıkmış ortaya kırpılmamış halini de okuyun bana hak vereceksiniz.Ben bayıldım,siz de bayılmak istiyorsanız başlığa tık tık...

2 Ocak 2010 Cumartesi

Bu fıkraya bayıldım....

Sen nereyi aradın ki öyle!

Olay Güney Doğu'daki kentlerimizden birinde geçiyor. Adamın biri eve geliyor ve gelen 3 milyarlık telefon faturasını görünce afallıyor.Hemen faturasının detayını istiyor, bakıyor ki tüm aramalar eşi, dostu...

"Napalım ödeyeceğiz artık" diyor ama olayın failini bulmak için de içi içini yiyor. Evden çıkar gibi yapıp saklanıyor ve beklemeye başlıyor. Bir de ne görsün!

Evin papağanı kafesten çıkıyor ve telefonu açıp önüne gelenle muhabbet ediyor.

Papağanı kanatlarından yakaladığı gibi dışarı çıkarıyor ve evin karşısındaki harabenin duvarına iki kanadından geriyor ve çiviliyor.

"Bir süre böyle kal da aklın başına gelsin" deyip evine dönüyor.

Çarmıha gerilmiş pozisyonda duvara asılı duran papağan bir süre sonra harabedeki heykellerin arasında kendi gibi çarmıha gerilmiş İsa heykelini görüyor ve merakını yenemeyip soruyor:

-Birader sen ne zamandır buradasın?

İsa kafasını kaldırıyor bin bir güçlükle yanıt veriyor.

- Valla sanırsam bir 2000 yıl oldu.

Papağanın sorusu gecikmiyor:

-Sen nereyi aradın ki öyle!

1 Ocak 2010 Cuma

2010' un hayırlı olsun sevgili okur..

Yeni bir yıl yeni başlangıçlar demektir.En güzeli bir önceki yıla ait kötü ne varsa üzerinden ıslak bir süngerle geçmek,güzel olan ne varsa onları da perçinlemek,üzerine yenilerini koymak..

2010 önce sağlık,akabi huzur,akabi esenlik,afiyet,başarı,sevgi,saygı tabii ki para da getirsin kat be kat hepimize...

UNUTMA

Öleceğimiz son günden bugüne bir perspektifle bakacak olsaydık,kararlarımız çok farklı olurdu.(Leadbeater)